9 Nisan 2023 Pazar

Yaşar Nezihe Bükülmez - Kadınlar Dünyası 1913 ve Kalem 1908 dergileri

 

Kadınlar Dünyası Sayı 124 kapağı
4 Kanunusani (Ocak) 1329  -  1913

Kadınlar Dünyası iç sayfa

KALEM dergisi 1908
Yaşar Nezihe karikatürü

+++



Yaşar Nezihe Bükülmez - Fotoğraflar





Kadınlar Dünyası Dergisinde yayınlanan fotoğrafı 1913

Feryatlarım kitabında yayınlanan fotoğrafı



Taha Toros - Yaşar Nezihe

Taha Toros - Yaşar Nezihe

Taha Toros - Yaşar Nezihe - Vedat Bükülmez
1934




+++


3 Nisan 2023 Pazartesi

Ali Ergin Güran'ın "Yaşar Nezihe İşçilerin Anası" kitabına sunuş yazısı

 

Ali Ergin Güran

Yaşar Nezihe’yi Anarken…

Edebiyatla hiç de alâkam olmadığı halde, Kerim Sadi hocanın, “volkan gibi bir kadın, gelip görmelisin” gibilerinden övmesi, ve de Şefik Hüsnü’nün çıkardığı meşhur Aydınlık Dergisi yazarlarından olduğunu söylemesi üzerine Yaşar Nezihe’yi görmeye gittim. Hiç unutmam, 1971 baharının güneşli bir gününde, 5-6 kişilik bir grup hâlinde Şaire hanımın evine doğru yürürken, aramızdan biri önümüze çıkarak, Kerim Sadi ile benim yan yana yürürken resmimizi çekmişti; ki bu resim, Hoca’yla birlikte çektirdiğimiz yegâne fotoğrafımızdı. Ama ne yazık ki, bu fotoğrafımız bize verilmedi… Kerim Sadi hoca, yazılarının solcu dergilerde –bile- sansürlenerek yayınlanmasından şikâyetle, bir dergi (Katkı Dergisi) çıkarmamı istediğinde, benim hiç bir edebî, hatta siyasî iddiam ve beklentim yoktu. 

Benim bütün amacım, paradoksal olduğunu düşündüğüm Komünizm ideolojisini, -buna vâkıf insanlar nezâretnde- incelemek, ve de bu ideolojiye gönül vermiş insanların düşüncelerinde, bir dogmatik saplantı veya akıl bozukluğu (meleke muhtelliği) olup olmadığını anlamaktı; ki Kerim Sadi’de de, dikkat ettiğim ve anlamaya çalıştığım yegâne husus, onun düşünce sistematiği veya mantığıydı. Nitekim bir gün kendisine, “Komünizm ideolojisine Bilimsel Sosyalizm diyip duruyorlar ama, bence, insanla hayvan arasında, nesnel kategorik bir fark gösterilmedikçe, insan hakkında bilimsel bir teori kurulamaz” dediğimde, duraklayıp düşünceye daldığını gözlemlemiş ve çok sevinmiştim. Ama bu arada, Kerim Sadi’nin Ansiklopedideki Vahşi veya Îmanı Bütün gibi –kategorize edemediğim- ufak yazılarını kendi ağzından dinleyince de çok etkilenmiş, ve bunun orijinal bir yazı tarzı (türü) olabileceğini düşünmüştüm… 

Kerim Sadi’nin bana, Yaşar Nezihe’nin Aydınlık yazarı olduğunu söylemesi, benim için apayrı bir merak vesilesi oldu. Zira Yaşar Nezihe, bu seçkin devrimci derginin yazarlarından tanıyacağım üçüncü kişi – hem de ilk kadın- olacaktı; üniversitedeki bir imtihanımda bulunmuş ve “matematik analiz”den beni sorgulamış olan –hocam Cahit Arf’ın hocası- Ord. Prof. Ali Yar ve Kerim Sadi üstâdımdan sonra… Nitekim Yaşar Nezihe ile de yüz yüze geldiğimde, yine karşımda, -90’ını aşmış, gözleri körleşmiş de olsa- bir “irâde âbidesi” gördüm. Ayrıca oğlu Vedat Bey’le konuştuğumda ise, -garip bir tesadüf olarak- kendisinin babam Orhan Güran ile, sultanîden (Kabataş veya Istanbul sultanîsinden) sınıf arkadaşı olduğunu öğrendim. Sonradan babama sorduğumda ise, kendisi, okuldaki lâkabıyla birlikte hatırlayarak, “boksör Vedat”ı iyi tanıdığını, ve annesinin şair olduğunu da bildiğini söyledi; Vedat Bey’i teyyîden… 

Şimdi Yaşar Nezihe gibi insanlara baktığımızda, onlara acımak da mümkündür, “işçi sınıfı” için bilinçlenme ve ajitasyon birikimi yaptıklarından dolayı onları kahramanlaştırmak da… Ancak nevar ki, Komünizm ideolojisinin en büyük tatbikatı olan Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra, artık bu değerlendirmelerin subjektif olduğu/olacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Çünki o zamanın insanları, Karl Marks’ın, paradoks taşıdığı henüz ispatlanmamış olan Aristo Mantığı ile Avrupa’daki işçi isyanlarına gerekçe oluşturmak üzere uydurduğu teorisinin, sağlam bilimsel temellere oturtulmuş olduğunu sanıyor, ve 1901’de keşfedilen Russell Paradoks‘la bu mantık çürütüldüğü halde, pratikte –Hükümet darbesiyle- ortaya çıkan koskoca bir Sovyetler Birliği’ni bunun ispatı olarak görüyorlardı. Dolayısile, böyle bir büyük başarı(!) karşısında da, kimse çıkıp, Aristo Mantığı’nın paradoksunu anlamaya çalışmıyordu; bütün eski teorilerin yeniden gözden geçirilmesini de gerektireceği için… İşte bu yüzdendir ki, edebiyata yatkın olan herkes –sorumsuzca- kendini, işçileri acıma/acındırma duygularıyla bilinçlendirmek (!) veya onları ajite ederek birlikte davranmalarını sağlamakla görevli addediyor, ve böylece de ortaya koskoca bir “devrimci literatür” çıkıyordu. Bu literatür ilerde, bütün güzellikleriyle birlikte, “Aldatılmışlar Edebiyatı” başlığı altında tarihteki yerini alacaktır; fikrî iletişimin sözlerden kurtulmasıyla Tarih Sonrası’na geçilirken… Aslında “beslenme” ve “üreme” tabularının yıkılarak, Tarih Öncesi’nin negasyon edilmesiyle (unutulmasıyla) girilen Tarihî Devirler’deki –dinler ve kapitalizm dâhil- tüm idolojiler, birer “aldatma/aldanma masalı”dırlar. Çünki “Tarih Öncesi” modülünün yok sayılmasıyla tüm Tarihî Devirler’de, Aristo Mantığı’nın “mutlak eşitlik prensibi” gâyet bedihî bir varsayım gibi görülmüş, ve bu yüzden de ortaya, mutlak (değişmez) Tanrı mitleri ve bunlara mâtuf olarak tesis edilen kutsama/tapınma disiplinleri (dinler) ile patronaj ideolojileri çıkmıştır. Ama aynı zamanda buna karşı, ve yine aynı sebepten, insanların eşitliğini idealize eden toplumsal ideolojiler de zuhûr etmiştir. Ancak nihayette anlaşılmıştır ki, mesela 2=2 eşitliği bile mutlak değil, –dönüşümü sağlayan- 0 (sıfır) modülüne sahiptir; ve Aristo Mantığı’nın paradoksu ile bütün aldatma/aldanma’lar da aslında, “insanlığın oluşumu ve tabu gereksinimi” modülünü yok sayan sözkonusu mantığın hatasından kaynaklanmaktadır. Yani Marks’ın, düşüncelerinin matematiksel reprezantasyonunu yapmadan/yapamadan bilimsellik iddiasında bulunması, onu, tüm felsefecilerden daha fazla “düzenbaz”lığa yaklaştırmış, ve dolayısile de eserleri, büyük yıkımlara sebep olmuştur. Nitekim hocam Ord.Prof.Dr.Cahit Arf da, “Karl Marx matematik bilseydi, o kadar çok kitap yazmak zorunda kalmazdı” demekle aslında, Marks’ın eserlerindeki demagoji dozunun, biraz fazla kaçmış olabileceği şüphesini dile getirmiştir… 

Yani son tahlilde Yaşar Nezihe, tahsili gâyet az olduğu halde, subjektif duygu ve düşüncelerini, bir büyük toplumsal/siyasi cereyanın idealizmine yediren “süblimasyon” gücüyle, müstesna bir kadındır. Eserlerinin edebî değerlendirmesinden sarfınazar ederek düşündüğümde, yaşantısı ve emeğiyle, bir “irade” ve “karakter” örneği ortaya koymuş olduğu için -dahî- kendisini, saygıyla anılmaya değer buluyorum. Nurlar içinde yatsın!....

Ali Ergin Güran : 05 / 04 / 2022